Tahşiyeciler kumpasından Rusya Büyükelçisi Karlov’a gerçekleştirilen suikaste kadar birçok FETÖ eyleminin aylar önce STV dizilerinin senaryolarına eklenmesi bir rastlantı mı? FETÖ’nün kripto elemanları sinema ve dizi sektöründe hala etkili mi? Örgütün bu kadar büyümesinde sinema ve dizi sektörünün etkisi oldu mu? Bu soruları, örgütü 40 yıldır yakından tanıyan yönetmen ve sinema yazarı Mesut Uçakan cevapladı.
-Sinema ve dizi sektöründe FETÖ yapılanmasının etkisini ne zaman hissettiniz?
-Doğrusu FETÖ’cülerin çektiği filmleri dizileri pek izlemeye değer bulmazdım. Çok azını seyredebildim. Samanyolu TV’de kimi dizilere de şöyle üstünkörü baktıklarım olmuştur. Orada yüzlerini görmediğimiz sadece elleri parmakları gözüken tiplerle sürekli kumpaslara dönük anlatımlar bana garip gelmişti. Ama her birinin planlı bir operasyonun parçası olduğunu ne yazık ki 17 -25 Aralık’tan sonraki süreçte fark edebildik.
-Sizin sanat hayatınızda bu yapı ile yolunuz hiç kesişti mi?
-Kesişmeyen kimse var mı? Hele ki bir sanat adamıysanız, hele ki filmlerinde dinî inancını eksen edinen sektördeki bir iki isimden biriyseniz… Benim inancımla örtüşmeyen kesimlerle de yollarım kesişmiştir. Bu hayatın doğal yansıması. Ancak, Cumhurbaşkanımızın “İhanet Çetesi” ve “Paralel Yapı” olarak ifade ettiği bu kesimin üst kattakilerin yüzlerindeki maske, saf Müslüman maskesi kabul edelim ki kendilerinden şüphelenmiş olsak bile ters tavırlar almamızı engelledi.
-Size hiç teklifte bulundular mı?
-Bulunmaz olurlar mı? Ama hiçbirini kabul etmedim. 28 Şubat’tan sonra ekonomik olarak çok sıkıntılar çektim, yalnız bırakıldım ve karnımı doyurmak için sinemaya ara verip reklama, tanıtıma yöneldim. Haliyle sinemadan 7- 8 yıl uzak düşmek zorunda kaldım. Tekrar sinemaya dönmek istiyordum ama imkanlarım yoktu. Samanyolu TV’de drama bölümüne bakan kişi benimle temas kurdu. Kendilerine sürekli dizi çekmem için ricada bulundu ama her defasında bir bahane uydurarak reddettim. O parasızlıkla boğuştuğum, bir işe o kadar çok ihtiyacımın olduğu şartlarda bile…
-Neden reddettiniz?
-O teklifler reddetmemi Rabbimin bir lütfu, bir koruması olarak görüyorum. Bunun birinci sebebi mesleki duruşumdu. Yani ben sinemada birinci lig de oynarken bırakmıştım, tekrar birinci ligde çıkmalıydım sahaya. Oysa Samanyolu TV dizi sektörü bile mevzuu bahis olsa kalite olarak mahalle takımı seviyesindeydi. İkinci ve asıl sebebi ise o camiaya karşı içimde çöreklenen tedirginlikti… İyi ki vardı bu tedirginlik. Şimdi o tedirginlik tam bir nefrete dönüşmüş durumda…
-Niye oluştu bu tedirginlik içinizde?
-Fethullah Gülen denilen garabetin söylemleri, fetvaları, başörtüsü füruattandır lafı, özellikle kendisine bağlı subaylara verdiği söylenen talimatlar… Gerekirse içki bile için, karınızın başını açın, namazları akşamları evde kaza edin türü herzelikler… Keza, “Biz sizin misyonunuz için varız!” cümleleriyle Papa’ya yazdığı o mektup… Dinler arası diyalog gibi Hristiyanlıktan otlayarak yumurtladığı saçmalıklar… Bir ateiste bile kucak açıp, din kardeşi hüviyetindeki başka bir cemaati kafirden beter görmeler… Hele son yıllarda artık dini bir cemaat değil iyice şirketleşmiş koca bir gövde oluşturmaları… Gidişlerinde bir gariplik olduğu çok açıktı…
-TRT’de yayınlanan ve yönetmenliğini yaptığınız “Sevda Kuşun Kanadında” dizisinde Fetullah Gülen’in ortaya çıkışını da işlediniz.
-Sevda Kuşun Kanadında, bir kuşak çatışmasını anlatıyor. İlk defa dizi sektöründe, milli muhafazakar bir bakışla ele alıyoruz olayları…MTTB’nin Büyük Doğu neslini mihvere oturtarak o dönem gençliğinin fotoğrafını objektif bir bakışla çekmeye çalışıyoruz. Bir nesli ama idealist bir nesli anlattığımız için de o neslin yetişmesinde katkıda bulunan kültür, sanat, siyaset ve din adamlarına yeri geldikçe yer veriyoruz. Haliyle o nesli baştan çıkarmak için çırpınan karanlık tiplere de dikkat çekiyoruz. FETÖ bu tiplerin başında geliyor. Onun o dönem fitnelerini ele alırken, 15 Temmuz ruhuyla gerçek niyetini faş ederek, bugüne gönderme yapan cümlelerle verelim istedik. Zira ülke ihanetler sarmalında, algı kargaşasında kıvranıyor. Milletin bu tür anlatıma ihtiyacı var.
-Onun olduğu bölümlerin senaryosuna nasıl çalıştınız ve ne tür tepkiler aldınız?
-15 Temmuz ise onun hakkında bütün bildiklerimizin aslında aysbergin küçük bir parçası olduğunu gösterdi. Meğer FETÖ de bir maskeymiş! DEAŞ gibi, PKK gibi, PYD gibi…FETÖ için iki ihtimal var: Ya baştan beri bu vatanı satmak, bu dini tahrip etmek için girdi operasyonun içine; ya da kendinin de bir maske olduğunu fark edemeyecek, kainat imamı zannedecek kadar paranoyak… Biz paranoyaklığı da dışlamadan ilk ihtimal üzerinde durduk. Bunun bulguları, delilleri medyada zaman zaman yer aldı, alıyor da… Zaten en büyük gerçekleri de 15 Temmuz da millet yazmadı mı? Halk FETÖ ile ilgili çektiğimiz sahneleri beğendi, haberlerde, sosyal medyada konuştu.
-Her alanda tekelleşmeyi hedefleyen FETÖ yapılanması kültür sanat hayatında ne tür etkiler bıraktı?
-Müslüman Muhafazakâr camianın zenginleri, televizyona siyasi ve popüler saiklerle ilgi gösterdi. “Sinemaya ilgi gösterin, muhteşem bir tebliğ ve irşad aracı” dedik pek duyan olmadı zamanında. Ve biz projelerimizi uzun müddet gerçekleştiremedik. FETÖ işin başından beri bu sektörün önemini gördü. Ama, bir konuda kapalı yürüdü: Kadro kurar gibi ısrarlı şekilde kendi elemanlarını yetiştirmek için uğraştı. Bu benim dikkatimi çekiyordu. Şimdi anlaşılıyor ki bu da büyük planın bir parçası.
-FETÖ yapılanmasının bu kadar büyümesinde TV, sinema ve tiyatroyu bir propaganda aracı olarak görmesinin bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
-Bundan emin olun; bu böyledir. Biz bunu hala anlamadık ama onlar anladılar. Kendi lehlerine kamuoyu oluşturabilmek için çok çalıştılar. Bunun temelinde ihanet vardı, fitne vardı, vatanı satmak vardı, dini satmak vardı. Ama, millete şırınga ettikleri pis kanla milletin temiz kanı uyuşmadı.
-FETÖ’nün birçok önemli operasyonu aylar önce dizilerinde anlatılıyor. FETÖ’nün bu propaganda yöntemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
-FETÖ, Patolojik bir vak’a bana göre. Baştan beri bu millete karşı bir ihanet içinde ama bu ihaneti kendine masum gösteren paranoyak bir tarafı var. Onun inceden inceye bu tür yöntemlerle toplumsal mühendislik yapacak zeka ve kabiliyete sahip olduğunu sanmıyorum. Devletin kılcal damarlarına kadar sızmış olan olağanüstü bir planlama ancak büyük bir istihbarat ekibinin işi olabilir. Hem de son derece tecrübeli bir ekibin… Şimdi, çeşitli uyduruk haberlerle bizim üzerimize gelmeye çalışıyorlar… Çamur at izi kalsın babından mide bulandırıcı fitne yöntemleri… 15 Temmuz ruhunu istismar etmeye ve geri püskürtmeye yönelik boş çabalar. Bekliyordum. FETÖ’nün kriptolar üzerinden hala etkisini yürüttüğü bir dönemde FETÖ’nün fitnelerini anlatan bir diziye bu saldırılar yapılmamış olsaydı şaşardım zaten. Alakasız ve aptalca bir yerden vurmaya kalkıştılar. Artık bu tür pamuk ipliği türünden bağlantılardan, yalan ve iftiralardan medet ummaya başladıklarına göre iyice dibe vurmuşlar demek ki…
-FETÖ’nün Sinema filmlerini 10 milyonun üzerinde izleyici takip etmiş. Bu filmlerdeki amaç nedir?
-Bu izleyicilerden çoğu, bilet al ama sinemaya da gitmesen olur, boş salonlara da oynasa önemi yok türünden şişirilmiş rakamlar. Aynen Zaman gazetesinin tirajlarının şişirilmesi, FETÖ’nün TVlerinin reytinglerinin yüksek gösterilmesi gibi sahtekarlıklarla dolu… 15 Temmuz’da ne kadar sanal olduklarını, ne kadar şişirildiklerini bu halk onlara gösterdi. Ama, dine hizmet gibi sunulan bu eylemlerde amacın ne olduğunu hepimiz g biliyoruz artık: Bir toplumu medya üzerinden manipüle etmek…
-FETÖ dizilerinde İslam’ın temel inanç esaslarına da aykırı birçok bölümün yer aldığını gördük, biliyoruz. Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
-FETÖ operasyonu, rüya gibi, vatan millet gibi, dahası merhamet, diyalog, peygamber, hikmet, sır gibi İslam’ın pek çok kutsalını kullanmış, kirletmeye çalışmış, istismar etmiş, karikatürize ederek alay konusu yapmıştır. Burada sizin örneğinize ek olarak birkaç misal de ben vereyim. “Ve İnsan Aldandı” diye bir dizileri vardı. Bu dizide şeytan açıkça bir insan figürü üzerinden resmediliyordu. Bir diğer dizide de Azrail ile Zebaniler canlandırılıyordu. Başka bir dizide de Cennet tasvir edilmişti. Aynen Hasan Sabbah’ın Fedailerine vaaddettiği sahte cennetin bir benzeri gibi…
-Cumhurbaşkanı en çok eksik olduğumuz konunun kültür, sanat ve eğitim olduğunu söyledi geçtiğimiz hafta. Milli Sinema ve bunun beraberinde diğer sanat dalları neden istenilen seviyede değil?
-Çünkü Milli Sinema uzun yıllar bireysel çabalara mahkum edildi. Bu alana gerçek yatırım yapılmadı. Benim gibi tabiri caizse “züğürt” yönetmenlerin eline bırakıldı. Şimdilerde ise TRT’nin doldurduğu bir boşluk var ancak genele bakarsak halen de aynı durum devam ediyor. Milli Sinema, eğlendiren ama başta fikir, estetik ve ahlak sancısı olan bir hareket. Bu sancılar filmlere dizilere yansımalı. Basit sulu anlatımlarla salt eğlendirmeye, vakit öldürmeye dönük içi boş yapımlarla bunu yapamazsınız. Özellikle, seyirci çekmek için horoz yarışına dönen hasılat ve reyting pazarına mahkum bir mantıkla çok zor.
-Sinema, tiyatro ve TV dizi sektörü başta olmak üzere sanat dallarında belli bir kesimin tekelinde olduğunu düşünüyor musunuz?
-Düşünmüyorum, görüyorum!.. 40 yıllık sanat hayatımda hep gördüm… Gördüm ve yaşadım… Meslek hayatım boyunca da bunun çok acısını çektim. Bahsettiğiniz kesim, çektiği sinema filmleriyle, çektiği dizilerle yeni bir toplum inşa etmeye etmeye çalıştı ve biz hep onları seyretmek zorunda kaldık.
-Sizin de öncülüğünü yaptığınız Milli Sinema ve diğer sanat dallarında gelişim nasıl sağlanabilir?
-Sinemada dini ve milli hislerle sinema yapan yönetmenlere, yapımcılara fırsat oluşturulması gerekiyor. İşin özü bu. Bunun formülleri üzerinde konuşmalıyız. Bu meyanda bu davala sahip çıkmada TRT’nin mevcut ekibinin yeri büyük. Ancak, sinema alanı biraz sahipsiz duruyor. Burada, devletin mutlaka bir katkısı olacaktır elbette ama asıl idrak ve tatbik bizimle aynı duygulara sahip sermayedarlarımızdan gelmeli. Ben bu konuda ümidimi koruyorum ve artık bu konunun ihmal edilmeyecek kadar önemli olduğunu düşünüyorum.
Kaynak: Sabah