FETÖ kumpası olduğu ortaya çıkmasına rağmen ABD’de devreye sokulan 17 Aralık davasında, İsrail’e yakınlığı, “neocon” kimliği ve Türkiye karşıtı söylemleriyle bilinen Demokrasileri Savunma Vakfının (FDD) iki üst düzey yöneticisinin bilirkişi olarak eklenmesi soru işaretlerine neden oldu.
Mahkeme, 27 Kasım’daki jüri seçiminin hemen ardından başlayacak duruşmadan önce tarafların uzlaşmasını istediği 10 konuda anlaşmaya varılamaması üzerine savcılığın ve savunma avukatlarının taleplerine ilişkin kararını açıkladı.
Buna göre Sarraf ve Atilla’nın davasına bakan Hakim Richard Berman, savunma avukatlarının itirazlarını reddederek Washington merkezli düşünce kuruluşu FDD’nin Başkanı Mark Dubowitz ve Kıdemli Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer’in “İran yaptırımları konusunda” bilirkişi olarak dinlenmesinin önünü açtı.
Ancak 27 Kasım’dan sonra başlayacak jürili duruşmalarda “İran yaptırımları konusunda uzmanlıklarına başvurulacak” Dubowitz ile Schanzer’in geldiği FDD, hem İsrail’e olan yakınlığı hem son dönemdeki birçok etkinlikte adının Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile anılması hem de “Türkiye karşıtı söylemlerin” yoğunlaştığı bir merkez olmasıyla dikkat çekiyor.
Türkiye karşıtı isimler
Sarraf ve Atilla davasına bakan savcılığın “İran’a yaptırımlar” konusunda bilirkişi olarak önerdiği Dubowitz, esasen Amerikan kamuoyunda “İran’la nükleer anlaşmaya katı şekilde karşı olmasıyla” tanınan bir isim.
Anlaşmanın imzalandığı 2015 yılından itibaren gerek ABD medyasında gerekse Kongrede katıldığı oturumlarda İran’la nükleer anlaşmanın sona erdirilmesi gerektiğini anlatan Dubowitz, Tahran’da rejim değişikliği veya askeri harekat önerecek düzeyde İran karşıtı çizgisiyle tanınıyor.
Önceki Başkan Barack Obama’yı söz konusu anlaşmadan dolayı eleştiren Dubowitz’in, Donald Trump yönetiminin işbaşına gelmesiyle İran konusunda daha geniş bir alanda hareket etmeye başladığı belirtiliyor.
Öte yandan “Türkiye’nin İran’la ekonomik ilişkileri ve bu ilişkilerin yaptırımlarla ilgisi kapsamındaki bilgisi” nedeniyle bilirkişi olarak jürili duruşmalara katılması beklenen Jonathan Schanzer ise Türkiye karşıtı söylemlerin merkezinde yer aldığı makale ve yazılarıyla son dönemde öne çıktı.
“Türkiye Programı” uzmanlarının Türkiye aleyhtarlığı
Aynı zamanda Schanzer’in de üyesi olduğu “FDD-Türkiye Programını”, 2003-2005 arasında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan Eric Edelman yürütüyor. Programda Schanzer’in yanı sıra 2011-2015 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa Milletvekili olan Aykan Erdemir, John Hannah ve Merve Tahiroğlu görev yapıyor.
FDD’nin internet sitesindeki güncel makalelere bakıldığında FDD-Türkiye Programı’nda yer alan tüm isimlerin makalelerinde son dönem Türkiye politikalarının açık şekilde hedef alındığı gözüküyor.
Edelman’dan sonra programın en kıdemli ismi olan Schanzer’in Türkiye ile ilgili çalışmaları sınırlı gözükse de bu çalışmalardaki sert Türkiye eleştirileri dikkatlerden kaçmadı.
FDD’deki “sert” Türkiye rüzgarı
Programın en önemli isimlerinden olan eski CHP Milletvekili Aykan Erdemir de Schanzer’in Türkiye konusunda yakın çalışma arkadaşlarından biri konumunda.
CHP heyetinin 2013 yılında ABD’ye yaptığı ziyarette FETÖ’nün ABD’deki en önemli organizasyonlarından Rumi Forum ve Amerikan-Türki Topluluğu (TAA) yöneticileriyle bir araya gelmesinde önemli rol oynadığı iddia edilen Erdemir, Rumi Forum’un yuvarlak masa toplantısına konuşmacı olarak da katılmıştı.
Erdemir’in, geçen yıl mart ayında Georgetown Üniversitesinde firari FETÖ’cü Emre Uslu’nun da yer aldığı bir panelde dile getirdiği “Türkiye’nin dış politikasına yönelik sert eleştirileri” de tepki çekmişti.
Savunma ekibinden ABD’li yetkililerin sunduğu delillere itiraz
İran’a yönelik yaptırımları delme, banka dolandırıcılığı ve kara para aklamakla suçlanan Sarraf, geçen yıl mart ayından bu yana New York’ta tutuklu bulunuyor. Atilla ise 27 Mart’ta JFK Havalimanı’ndan Türkiye’ye gitmek üzereyken gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştı.
Atilla’nın avukatlarından Cathy Fleming, ABD’nin New York Güney Bölge Mahkemesine ekim ayında sunduğu yeminli dilekçelerde ABD’li yetkililerin delil olarak sunduğu tartışma yaratan bilgi, belge ve kayıtların “çalıntı ve sahte olduğuna inandıklarını” belirtmişti. Fleming, “Ses kayıtları ABD’de delil kabul edilebilirlik standartlarını karşılamıyor eksiklik kuralı altındaki minimum standartlara uymuyor ve ayrıca ses kayıtlarının güvenilir olmadığını gösteren önemli kanıtlar var ve bu da ses kayıtlarının delil olarak kabulünü imkansız kılıyor.” ifadelerini kullanmıştı.
Kaynak: AA